Bugün Avrupa Birliği (AB), dünyada bütünleşmelerin hızlı bir şekilde yaşandığı değişim ortamında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin dikkatini çeken ve bu tür ülkelerin katılmak için yoğun çaba harcadığı, yıldızı parlayan bir birlik olma yolunda ilerlemektedir. Bu Birliğe Türkiye'nin dahil olma çabası oldukça yenidir. Ancak Türkiye geçmişten gelen birikimlerini ve Avrupa ile olan ilişkilerini kullanarak, kendisi için bu süreci hızlandırmak istemektedir.
Esasında Türkiye'nin Avrupalı devlet oluşu, 1856 Paris Kongresi ile gerçekleşmiştir. Bu dönemde Kırım Savaşı sonrası yapılan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti Avrupa'nın kendi iradesiyle Avrupalı olmuştur. Bu duruma Türkiye'nin coğrafi konumu da uymaktadır. İki kıta arasında köprü fonksiyonu gören Türkiye, AB ülkeleri için Avrupa'nın Asya ile son sınırıdır ve Avrupa'yı Asya'ya taşıyacak ve buradan yararlanmasını sağlayacak bir ülkedir.
Bu gerçekler maalesef soğuk savaş döneminde tamamen Türkiye aleyhine kullanılmıştır. 1918'den bu yana Avrupa'nın dışında tutulan Türkiye, 1945'ten itibaren ABD'nin de desteğiyle önemli bir bölgesel güç haline gelmiş ve AB'nin dikkatini çekmeyi başarmıştır. Doğal olarak söz konusu bu ortam Türkiye-AB ilişkilerinin 1950'lerden itibaren daha somut bir şekilde başlamasını sağlamıştır.
Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler 1959 yılından beri artan bir ivme ile devam etmektedir. 1963 Ankara Antlaşmasıyla öngörülmüş olan Gümrük Birliğine geçiş 1995 yılında gerçekleşmiş ve 1999 yılının son günlerinde de Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için adaylığı Birlik ülkelerince deklare edilmiştir.
AB'nin diğer uluslar arası örgütlerden en önemli ayrılığı, ilgi ve yetki alanının genişliğidir. Gerçekten Birliğin yetki alanı, şu anda içinde bulunduğu durum açısından kamusal yaşamın tamamını değilse bile, çok önemli bir bölümünü kuşatmaktadır. Böyle bir Birliğin zaman içinde toplumsal ya da kamusal yaşamın tümünü olmasa bile çok büyük bir kesimini düzenlemeye ve yetki alanını buna kapsayacak biçimde genişletmeye eğilimli olacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda yönetsel örgütlenme bakımından doğuracağı sonuçlar önemlidir. Buna göre, AB ve ilgili yönetsel örgütlenme, belirtilen çerçevede küresel yönetim nedeniyle kamusal örgüt yapısının çok geniş kesimlerini kuşatmak zorundadır. Çalışmamızda da ayrıntılı bir şekilde görüleceği gibi, Türk Kamu Yönetimi, AB'nin yönetsel örgütlenme modeline uyabilmek için üzerine düşen görevi yapmaktadır.
Ülkemizde 3 Ekim 2005 tarihinde Müzakere Çerçeve Belgesinin kabulüyle, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. AB'ye uyum amacıyla her alanda yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Özellikle kamu kuruluşlarımız, tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılarında Türkiye'yi başarıyla temsil edebilmek için büyük uğraş vermektedir. Umarız bu yoğun çabalar sonucunda AB'ye tam üyelik yolu en kısa sürede açılır. Bu süreçte Türkiye olarak öncelikle yapmamız gereken özellikle yönetsel uyum gibi diğer AB kriterlerine göre gerçekleştirilmesi daha kolay olan şartları sağlayarak, siyasal kriterler için ise elimizden geleni yaptığımız konusunda AB'yi ikna edebilmektir.
Güncellenerek ve yeniden düzenlenerek 2. baskısı hazırlanan bu çalışma, özellikle Türk Kamu Yönetimi'nin AB'ye uyumu çerçevesinde yapılan çalışmalara katkı sağlamak, bu konuda araştırmacılara ihtiyaçları olan verileri ve bilgieri sunabilmek, özellikle AB ile ilgili lisans ve yüksek lisans derslerinde gerek duyulan derli-toplu kaynak ihtiyacını gidermek amaçlarıyla hazırlanmşıtır. Çalışmaya katkısı olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Umarım, bu çalışma Türkiye'nin AB'ye üyeliği sürecinde yönetsel uyum konusuna dikkatlerin çekilmesine ve bu konuda ülke olarak daha çok çaba harcamamıza bir nebze olsun katkı sağlar.
Bugün Avrupa Birliği (AB), dünyada bütünleşmelerin hızlı bir şekilde yaşandığı değişim ortamında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin dikkatini çeken ve bu tür ülkelerin katılmak için yoğun çaba harcadığı, yıldızı parlayan bir birlik olma yolunda ilerlemektedir. Bu Birliğe Türkiye'nin dahil olma çabası oldukça yenidir. Ancak Türkiye geçmişten gelen birikimlerini ve Avrupa ile olan ilişkilerini kullanarak, kendisi için bu süreci hızlandırmak istemektedir.
Esasında Türkiye'nin Avrupalı devlet oluşu, 1856 Paris Kongresi ile gerçekleşmiştir. Bu dönemde Kırım Savaşı sonrası yapılan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti Avrupa'nın kendi iradesiyle Avrupalı olmuştur. Bu duruma Türkiye'nin coğrafi konumu da uymaktadır. İki kıta arasında köprü fonksiyonu gören Türkiye, AB ülkeleri için Avrupa'nın Asya ile son sınırıdır ve Avrupa'yı Asya'ya taşıyacak ve buradan yararlanmasını sağlayacak bir ülkedir.
Bu gerçekler maalesef soğuk savaş döneminde tamamen Türkiye aleyhine kullanılmıştır. 1918'den bu yana Avrupa'nın dışında tutulan Türkiye, 1945'ten itibaren ABD'nin de desteğiyle önemli bir bölgesel güç haline gelmiş ve AB'nin dikkatini çekmeyi başarmıştır. Doğal olarak söz konusu bu ortam Türkiye-AB ilişkilerinin 1950'lerden itibaren daha somut bir şekilde başlamasını sağlamıştır.
Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler 1959 yılından beri artan bir ivme ile devam etmektedir. 1963 Ankara Antlaşmasıyla öngörülmüş olan Gümrük Birliğine geçiş 1995 yılında gerçekleşmiş ve 1999 yılının son günlerinde de Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için adaylığı Birlik ülkelerince deklare edilmiştir.
AB'nin diğer uluslar arası örgütlerden en önemli ayrılığı, ilgi ve yetki alanının genişliğidir. Gerçekten Birliğin yetki alanı, şu anda içinde bulunduğu durum açısından kamusal yaşamın tamamını değilse bile, çok önemli bir bölümünü kuşatmaktadır. Böyle bir Birliğin zaman içinde toplumsal ya da kamusal yaşamın tümünü olmasa bile çok büyük bir kesimini düzenlemeye ve yetki alanını buna kapsayacak biçimde genişletmeye eğilimli olacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda yönetsel örgütlenme bakımından doğuracağı sonuçlar önemlidir. Buna göre, AB ve ilgili yönetsel örgütlenme, belirtilen çerçevede küresel yönetim nedeniyle kamusal örgüt yapısının çok geniş kesimlerini kuşatmak zorundadır. Çalışmamızda da ayrıntılı bir şekilde görüleceği gibi, Türk Kamu Yönetimi, AB'nin yönetsel örgütlenme modeline uyabilmek için üzerine düşen görevi yapmaktadır.
Ülkemizde 3 Ekim 2005 tarihinde Müzakere Çerçeve Belgesinin kabulüyle, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. AB'ye uyum amacıyla her alanda yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Özellikle kamu kuruluşlarımız, tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılarında Türkiye'yi başarıyla temsil edebilmek için büyük uğraş vermektedir. Umarız bu yoğun çabalar sonucunda AB'ye tam üyelik yolu en kısa sürede açılır. Bu süreçte Türkiye olarak öncelikle yapmamız gereken özellikle yönetsel uyum gibi diğer AB kriterlerine göre gerçekleştirilmesi daha kolay olan şartları sağlayarak, siyasal kriterler için ise elimizden geleni yaptığımız konusunda AB'yi ikna edebilmektir.
Güncellenerek ve yeniden düzenlenerek 2. baskısı hazırlanan bu çalışma, özellikle Türk Kamu Yönetimi'nin AB'ye uyumu çerçevesinde yapılan çalışmalara katkı sağlamak, bu konuda araştırmacılara ihtiyaçları olan verileri ve bilgieri sunabilmek, özellikle AB ile ilgili lisans ve yüksek lisans derslerinde gerek duyulan derli-toplu kaynak ihtiyacını gidermek amaçlarıyla hazırlanmşıtır. Çalışmaya katkısı olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Umarım, bu çalışma Türkiye'nin AB'ye üyeliği sürecinde yönetsel uyum konusuna dikkatlerin çekilmesine ve bu konuda ülke olarak daha çok çaba harcamamıza bir nebze olsun katkı sağlar.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 36,00 | 36,00 |
2 | 18,36 | 36,72 |
3 | 12,48 | 37,44 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 36,00 | 36,00 |
2 | 18,36 | 36,72 |
3 | 12,48 | 37,44 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 36,00 | 36,00 |
2 | 18,36 | 36,72 |
3 | 12,48 | 37,44 |