Asıl yapmak istediğimiz şu: Ülkenin genel kültürel ve toplumsal sorunlarına dikkat çekmenin yanında kendi gündemimizi oluşturup onu görünür kılmak. Alman düşünür Walter Benjamin bir yazısında şöyle diyordu: "Kültürü bir makine olarak düşünürsek onu yağlamak için yağı bu makinenin üzerine boca edemeyiz. Gerekli yerlere gerektiği miktarda yağ dökmemiz gerekir." Bu sözlerle Benjamin'in dikkat çekmek istediği şey, kültürün belki de ilk bakışta görünmeyen ama aslında çok önemli olan aksaklıklarını tespit edip bu aksaklıklar üzerinde yoğunlaşmamız, çözüm üretmemiz gerektiğidir. Bu nedenle biz Bu Çağ olarak ülkemizde bırakın tartışılmasını, konuşulması bile tabu olan konulara değineceğiz. İşte 2. Sayımızın manşeti olan "Türkiye'nin Ruhu" soruşturması böyle bir amaca hizmet ediyordu. Bu 3. sayıda da bir başka tabuya dokunuyor, bizde hâlâ üzerinde görüş birliğine varılamamış politika-şiir ilişkisini tartışmaya açıyoruz. Bu aynı zamanda toplumcu şiir-bireyci şiir ayrımını da ele almak anlamına geliyor. Toplumcu şiir yazanlar halka ve hakka daha yakın olduklarını ileri sürüp, bu kavramların savunucusu olmakla böbürlenirken, bireyci şiir yazdıklarını iddia ettikleri şairleri ve şiir anlayışını gerici ve halktan kopuk olmakla itham ediyorlar. Halbuki insana dair her şey aynı zamanda topluma dairdir ve kendiliğinden toplumsaldır, toplumu yansıtır. Kafka'nın örneğin Thomas Mann'dan daha az yaşadığı dönemin gerçekliğini yansıttığını ileri sürmek ne kadar hakkaniyetlidir? Necatigil ya da Cahit Sıtkı ya da diyelim Turgut Uyar toplumdan kopuk, gerici ve bireyci şairlerken Nâzım hepsinden daha fazla mı halkçıdır? Nâzım elbette ki toplumcu imgeleri ve söyleyişi sözünü ettiğimiz şairlerden daha ağırlıklı olarak kullanmıştır, ama bu sadece bir tercihtir ve diğer şairleri kendiliğinden gerici ya da aymaz yapmaz. Tarancı'nın "Otuz Beş Yaş" şiiri ya da Dıranas'ın "Fahriye Abla"sı geniş halk kitleleri tarafından çok sevilmiş ve hayatlarına dokunmuş değil midir? Birçok toplumcu ya da politik şiir yazdığını iddia eden şairler aslında hazır klişeleri, ortalama duyarlığı kullanıp ortalama beğeniye seslenmekle şiir bakımından tutucu ve gerici olabilmektedir. Şiirde devrim şiirin yapısında ve biçiminde yapılır. Geleneksel kabul görmüş biçimlerle her ne kadar ilerici sözler söyleseniz söyleyin, tutucu olmaktan kurtulamazsınız. Yerleşik, kabul görmüş klişe biçimlerle yeni sözler söylenemez.
Asıl yapmak istediğimiz şu: Ülkenin genel kültürel ve toplumsal sorunlarına dikkat çekmenin yanında kendi gündemimizi oluşturup onu görünür kılmak. Alman düşünür Walter Benjamin bir yazısında şöyle diyordu: "Kültürü bir makine olarak düşünürsek onu yağlamak için yağı bu makinenin üzerine boca edemeyiz. Gerekli yerlere gerektiği miktarda yağ dökmemiz gerekir." Bu sözlerle Benjamin'in dikkat çekmek istediği şey, kültürün belki de ilk bakışta görünmeyen ama aslında çok önemli olan aksaklıklarını tespit edip bu aksaklıklar üzerinde yoğunlaşmamız, çözüm üretmemiz gerektiğidir. Bu nedenle biz Bu Çağ olarak ülkemizde bırakın tartışılmasını, konuşulması bile tabu olan konulara değineceğiz. İşte 2. Sayımızın manşeti olan "Türkiye'nin Ruhu" soruşturması böyle bir amaca hizmet ediyordu. Bu 3. sayıda da bir başka tabuya dokunuyor, bizde hâlâ üzerinde görüş birliğine varılamamış politika-şiir ilişkisini tartışmaya açıyoruz. Bu aynı zamanda toplumcu şiir-bireyci şiir ayrımını da ele almak anlamına geliyor. Toplumcu şiir yazanlar halka ve hakka daha yakın olduklarını ileri sürüp, bu kavramların savunucusu olmakla böbürlenirken, bireyci şiir yazdıklarını iddia ettikleri şairleri ve şiir anlayışını gerici ve halktan kopuk olmakla itham ediyorlar. Halbuki insana dair her şey aynı zamanda topluma dairdir ve kendiliğinden toplumsaldır, toplumu yansıtır. Kafka'nın örneğin Thomas Mann'dan daha az yaşadığı dönemin gerçekliğini yansıttığını ileri sürmek ne kadar hakkaniyetlidir? Necatigil ya da Cahit Sıtkı ya da diyelim Turgut Uyar toplumdan kopuk, gerici ve bireyci şairlerken Nâzım hepsinden daha fazla mı halkçıdır? Nâzım elbette ki toplumcu imgeleri ve söyleyişi sözünü ettiğimiz şairlerden daha ağırlıklı olarak kullanmıştır, ama bu sadece bir tercihtir ve diğer şairleri kendiliğinden gerici ya da aymaz yapmaz. Tarancı'nın "Otuz Beş Yaş" şiiri ya da Dıranas'ın "Fahriye Abla"sı geniş halk kitleleri tarafından çok sevilmiş ve hayatlarına dokunmuş değil midir? Birçok toplumcu ya da politik şiir yazdığını iddia eden şairler aslında hazır klişeleri, ortalama duyarlığı kullanıp ortalama beğeniye seslenmekle şiir bakımından tutucu ve gerici olabilmektedir. Şiirde devrim şiirin yapısında ve biçiminde yapılır. Geleneksel kabul görmüş biçimlerle her ne kadar ilerici sözler söyleseniz söyleyin, tutucu olmaktan kurtulamazsınız. Yerleşik, kabul görmüş klişe biçimlerle yeni sözler söylenemez.