İnsanlar yaşamları boyunca mevcut durumlarını daha ileriye taşıyacak bir hayat standardını daima isterler. İnsan istekleri sınırsız oysa bu istekleri karşılayacak kaynaklar ise sınırlıdır. Bu sınırları genişletmek maddi ve manevi mutlulukları artırmak insanlığın yaşam amaçlarının önceliğidir. Bu yüzden içinde yaşadığı bölgeyi, ülkeyi, dünyayı geliştirmek, sağlıklı işleyen kurumlar, piyasalar ve sistemler oluşturmak için çok çaba harcarlar. Bu çabaların derecesine bağlı olarak ülkeler farklı gelişme ve büyüme performansına ulaşırlar. Bu performanslara adalet, hukuk, sosyal devlet anlayışı ve özgürlükler eşlik ettiğinde ise ülkenin mutluluk endeksindeki yeri yükselir, refah düzeyi artar, gelişir ve zenginleşir.
Dikkat ederseniz bu refah düzeyindeki yükseliş ya da iyi oluş hali büyüme ve kalkınmanın çok önemli olduğu bir aksiyondur. Ya da kabul edilmiş bir gerçektir. Dolayısıyla bir ülke için öncelikle bir büyüme modelinin olması gerekir. Yani makroekonomik faktörleri bir büyüme modeline göre oluşturmak gerekir ki Çin bunu başarmıştır. Dünya tarihinde Çin gibi büyük bir nüfusa sahip, hızlı büyüyen bir ülke daha bulunmamaktadır. Ayrıca Dünya ihracatında da ilk sırada bu ülke yer almaktadır. Yine 1990'lardan sonra dünyada en çok DYY çeken ülke de Çin'dir. İhracatın artmasında sanayi sektörünün gelişmesinde DYY oldukça önemli katkılar yapmıştır. Çin'in izlediği kurumsal yapıdaki bir dönüşüm ile geliştirdiği büyüme modeli rekabet gücünü artırmış ve bu durum günümüzde Çin'i dünya liderliğine doğru taşınmasına yol açmış ve bu durum günümüzde Çin'in dünya liderliğine doğru taşınmasına neden olmuştur. Çin ekonomisi bu hızlı gelişimini ihracata dayalı büyüme modeli uygulayarak gerçekleştirmiştir. Büyüme modeli soyut politikalarla değil katı ve hassas biçimde oluşturulan matematiksel işlemlere dayalı olup modelin matematiğinde iki aşama vardır. İlk aşama için ücret artış oranını yurt içinde tüketilen malların verimlilik artış oranına endekslemek yani istikrarlı bir denge oluşturmak gerekir. Bu fiyat istikrarı ve rekabet gücü açısından önemlidir. İkinci aşamada ise değersiz döviz kuru politikasının izlenmesi gerekir. Böylece uluslararası rekabet gücü artar, ülke makroekonomik veriler çerçevesinde uluslararası ticarette diğer ülkelere karşı üstün konuma geçer ve ekonomide cari fazla oluşur. Cari açık yerine bir ülkede cari fazlanın olması, ülke için tasarruf fazlası demektir ve bütçe fazlası demektir. Böylelikle ülkede ve dış ülkelerde yatırım fırsatlarının artmasına ülkenin daha fazla zenginleşmesine yol açar. Aksi yönde ücret artışlarının verimlilikten daha yüksek belirlenmesi ve aşırı değerli para biriminin geçerli olması durumunda yüksek maliyetli üretim ile rekabet gücü azalacak ve enflasyon ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkan cari açık nedeniyle de tasarruf açığı yaşanacak ve yabancıların ülke içindeki net varlıklarında artış olacaktır. Daha geniş bir bakış açısıyla rekabet gücü ülkelerin mal alıp satmasından elde ettikleri başarıdan ibaret değildir. Bu ürünleri satmakla beraber ekonomik istikrarı sağlama, istihdamı artırma ve satın alma gücünü yükseltme gibi ticaretin sonuçlarından fayda sağlamaktır. Rekabet gücünü artırabilecek yollardan birisi de ihracata dayalı büyüme modelidir. Bu modelin uygulanmasındaki temel amaç uluslararası ticaret sayesinde ülkedeki refahı artırmaktır ancak bu model genelde sonsuza dek sürdürülme amacıyla uygulanan bir model değildir. İhracata dayalı büyüme modeli uygulayan ülkeler genelde düşük ve orta teknoloji ürünleri üreterek bu serüvene girişirler. Burada hedef ülkede kaynak birikimi sağlayıp ve uzmanlaşmayı artırarak yüksek teknoloji ürünleri üretebilecek seviyeye gelmektir. Bu ülke içerisindeki firmaların profesyonel seviyeye gelmeleriyle sağlanabileceği gibi yurt dışından çok uluslu şirketler sayesinde elde edilen teknoloji transferiyle de sağlanabilir. İleri teknoloji ürünlerini üretmeye başladığında ülke artık ihracata dayalı büyüme modelini terk ederek katma değeri yüksek ürünler üzerinde uzmanlaşmayı ve girişimciliği artırmaya çalışır. Bu durum Uzakdoğu ülkelerinden Japonya'da, Güney Kore'de gözlemlenmiştir. Çin'de bunu yapmaktadır.
Günümüzde küresel ekonomi büyük ölçüde liberal politikalar çerçevesinde işliyor. Piyasa odaklı ekonomiler için ulus ötesi şirketler ön planda olmakla beraber, rekabet fikri oldukça önemlidir. Yine esnek döviz kuru sistemi altında liberal kurumsal yapı içerisinde devletinde önemli olduğu vurgusu yapılmaktadır. Ancak Kurumsal İktisat çerçevesinde piyasaların doğal olmadığı, finansal sistem, toplumsal değerler ve yasal yapı gibi bir dizi kurumun etkileşimine bağlı olarak işler. Soyut modellerden ziyade gerçek dünyaya odaklanmayı önerir. Kurumsal İktisat Keynesyen görüşlere yakın olarak hükümetlerin rolü konularına olumlu yaklaşırlar. Çünkü özde kuralların önemli olduğu vurgulanır. Çin bu kurallara sıkı sıkıya bağlı kalarak gelişmesini tamamlamıştır. Çin sadece ekonomik büyümeyi değil, artık daha kaliteli büyümeyi hedef aldığı bir döneme girmiştir. Çin ekonomisi, teknolojiyi üst düzeye çıkararak kaliteyi ve verimliliği öncelemektedir. Günümüzdeki Endüstri 4.0 stratejisi, Çin için Made in China 2025 anlamını taşımaktadır. Yapılan planlamalarla yapay zekâ, robotlar, ulaşım, hava yolu ve bilişim gibi yüksek teknolojilerin öncelenmesi 2049 yılına kadar dünyanın lideri olması hedeflenmektedir. Büyüme ekonomisindeki 70 kuralı bağlamında değerlendirildiğinde (70/büyüme oranı) bu ülkenin GSYİH'sını 2 katına çıkarması için gerekli zaman hesaplandığında; Çin'in 8-9 yılda GSYİH'yı ikiye katladığını düşünecek olursak, bu liderlik hedefine ulaşabileceğini söyleyebiliriz.
Türkiye'de temel ekonomik sorunlarımızın ilk sıralarını işsizlik ve enflasyon oluşturmaktadır. Bu sorunlarla mücadelede ihracata dayalı büyüme modelini uygulaması oldukça önemlidir. Çin bunu başarmıştır. Hatta emek yoğun üretimin olduğu ülkelerde gelişmenin en önemli yolu ihracata dayalı büyüme modelini uygulamaktır. Daha sonra Çin'in yaptığı gibi sermaye yoğun üretime hızla geçerek refah düzeyin yükseltme gayretleri gösterilmelidir. Bu yolu gözlemlemek ve anlamak için ilk bölümde Çin ekonomisinde uygulanan kurumsal dönüşümleri ve reformlar dönemler itibariyle incelenecektir. İkinci bölümde, ihracata dayalı büyüme modelinin matematiksel formülü tanıtılacaktır. Burada önce analizinin temel ilişkileri teknoloji olan ve W. Leontief tarafından genel bir denge sistemi olarak nitelendirilen bir üretim kuramı olan girdi-çıktı analizi açıklanacaktır. Bu analiz ile üretim sürecinin nasıl gerçekleştiğini gösteren girdi-çıktı tabloları oluşturulur. Bu tablolardaki belirli bir ürünün akış kanalları görülebilir ve bu ürünün yurtiçi mi yoksa ihracat için mi olduğu belirlenir. Böylece yurtiçinde tüketilen malların verimlilik artışı, ihraç mallarının verimlilik artışı hesaplanır ve satın alma gücü paritesini (PPP) tahmin etmek için girdi-çıktı tablolarından yararlanılır, böylece ihracata dayalı büyüme modelinin matematiği ortaya konulur. Diğer ülkeler ile kurumsal faktörler kullanılarak karşılaştırmalı analizler sağlıklı olarak yapılır. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde ise kurumsal faktörler yoluyla Çin-ABD ve Çin-Türkiye ekonomileri karşılaştırılacaktır. Türkiye için ücret emek ilişkisini verimliliği dikkate alan yeni bir kurumsal çerçeveye oturtmak gerekmektedir. Kurumsal değişikliği döviz kuru sisteminde de uygulamak gerekir. Ayrıca PPP'yi dikkate alarak aşırı değerlenmiş TL durumundan vazgeçilmeli. Bunun için müdahaleli dalgalı döviz kuru sistemi yoluyla değersiz döviz kuru politikası izlenmelidir. Böylece ülkemiz daha istikrarlı hale gelecek uluslararası ticarette rekabet gücü elde edilebilecek, cari açık, işsizlik ve enflasyon gibi sorunlar daha kolay çözümlenebilecektir.
Yıldırım, Ünal, Taş
İnsanlar yaşamları boyunca mevcut durumlarını daha ileriye taşıyacak bir hayat standardını daima isterler. İnsan istekleri sınırsız oysa bu istekleri karşılayacak kaynaklar ise sınırlıdır. Bu sınırları genişletmek maddi ve manevi mutlulukları artırmak insanlığın yaşam amaçlarının önceliğidir. Bu yüzden içinde yaşadığı bölgeyi, ülkeyi, dünyayı geliştirmek, sağlıklı işleyen kurumlar, piyasalar ve sistemler oluşturmak için çok çaba harcarlar. Bu çabaların derecesine bağlı olarak ülkeler farklı gelişme ve büyüme performansına ulaşırlar. Bu performanslara adalet, hukuk, sosyal devlet anlayışı ve özgürlükler eşlik ettiğinde ise ülkenin mutluluk endeksindeki yeri yükselir, refah düzeyi artar, gelişir ve zenginleşir.
Dikkat ederseniz bu refah düzeyindeki yükseliş ya da iyi oluş hali büyüme ve kalkınmanın çok önemli olduğu bir aksiyondur. Ya da kabul edilmiş bir gerçektir. Dolayısıyla bir ülke için öncelikle bir büyüme modelinin olması gerekir. Yani makroekonomik faktörleri bir büyüme modeline göre oluşturmak gerekir ki Çin bunu başarmıştır. Dünya tarihinde Çin gibi büyük bir nüfusa sahip, hızlı büyüyen bir ülke daha bulunmamaktadır. Ayrıca Dünya ihracatında da ilk sırada bu ülke yer almaktadır. Yine 1990'lardan sonra dünyada en çok DYY çeken ülke de Çin'dir. İhracatın artmasında sanayi sektörünün gelişmesinde DYY oldukça önemli katkılar yapmıştır. Çin'in izlediği kurumsal yapıdaki bir dönüşüm ile geliştirdiği büyüme modeli rekabet gücünü artırmış ve bu durum günümüzde Çin'i dünya liderliğine doğru taşınmasına yol açmış ve bu durum günümüzde Çin'in dünya liderliğine doğru taşınmasına neden olmuştur. Çin ekonomisi bu hızlı gelişimini ihracata dayalı büyüme modeli uygulayarak gerçekleştirmiştir. Büyüme modeli soyut politikalarla değil katı ve hassas biçimde oluşturulan matematiksel işlemlere dayalı olup modelin matematiğinde iki aşama vardır. İlk aşama için ücret artış oranını yurt içinde tüketilen malların verimlilik artış oranına endekslemek yani istikrarlı bir denge oluşturmak gerekir. Bu fiyat istikrarı ve rekabet gücü açısından önemlidir. İkinci aşamada ise değersiz döviz kuru politikasının izlenmesi gerekir. Böylece uluslararası rekabet gücü artar, ülke makroekonomik veriler çerçevesinde uluslararası ticarette diğer ülkelere karşı üstün konuma geçer ve ekonomide cari fazla oluşur. Cari açık yerine bir ülkede cari fazlanın olması, ülke için tasarruf fazlası demektir ve bütçe fazlası demektir. Böylelikle ülkede ve dış ülkelerde yatırım fırsatlarının artmasına ülkenin daha fazla zenginleşmesine yol açar. Aksi yönde ücret artışlarının verimlilikten daha yüksek belirlenmesi ve aşırı değerli para biriminin geçerli olması durumunda yüksek maliyetli üretim ile rekabet gücü azalacak ve enflasyon ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkan cari açık nedeniyle de tasarruf açığı yaşanacak ve yabancıların ülke içindeki net varlıklarında artış olacaktır. Daha geniş bir bakış açısıyla rekabet gücü ülkelerin mal alıp satmasından elde ettikleri başarıdan ibaret değildir. Bu ürünleri satmakla beraber ekonomik istikrarı sağlama, istihdamı artırma ve satın alma gücünü yükseltme gibi ticaretin sonuçlarından fayda sağlamaktır. Rekabet gücünü artırabilecek yollardan birisi de ihracata dayalı büyüme modelidir. Bu modelin uygulanmasındaki temel amaç uluslararası ticaret sayesinde ülkedeki refahı artırmaktır ancak bu model genelde sonsuza dek sürdürülme amacıyla uygulanan bir model değildir. İhracata dayalı büyüme modeli uygulayan ülkeler genelde düşük ve orta teknoloji ürünleri üreterek bu serüvene girişirler. Burada hedef ülkede kaynak birikimi sağlayıp ve uzmanlaşmayı artırarak yüksek teknoloji ürünleri üretebilecek seviyeye gelmektir. Bu ülke içerisindeki firmaların profesyonel seviyeye gelmeleriyle sağlanabileceği gibi yurt dışından çok uluslu şirketler sayesinde elde edilen teknoloji transferiyle de sağlanabilir. İleri teknoloji ürünlerini üretmeye başladığında ülke artık ihracata dayalı büyüme modelini terk ederek katma değeri yüksek ürünler üzerinde uzmanlaşmayı ve girişimciliği artırmaya çalışır. Bu durum Uzakdoğu ülkelerinden Japonya'da, Güney Kore'de gözlemlenmiştir. Çin'de bunu yapmaktadır.
Günümüzde küresel ekonomi büyük ölçüde liberal politikalar çerçevesinde işliyor. Piyasa odaklı ekonomiler için ulus ötesi şirketler ön planda olmakla beraber, rekabet fikri oldukça önemlidir. Yine esnek döviz kuru sistemi altında liberal kurumsal yapı içerisinde devletinde önemli olduğu vurgusu yapılmaktadır. Ancak Kurumsal İktisat çerçevesinde piyasaların doğal olmadığı, finansal sistem, toplumsal değerler ve yasal yapı gibi bir dizi kurumun etkileşimine bağlı olarak işler. Soyut modellerden ziyade gerçek dünyaya odaklanmayı önerir. Kurumsal İktisat Keynesyen görüşlere yakın olarak hükümetlerin rolü konularına olumlu yaklaşırlar. Çünkü özde kuralların önemli olduğu vurgulanır. Çin bu kurallara sıkı sıkıya bağlı kalarak gelişmesini tamamlamıştır. Çin sadece ekonomik büyümeyi değil, artık daha kaliteli büyümeyi hedef aldığı bir döneme girmiştir. Çin ekonomisi, teknolojiyi üst düzeye çıkararak kaliteyi ve verimliliği öncelemektedir. Günümüzdeki Endüstri 4.0 stratejisi, Çin için Made in China 2025 anlamını taşımaktadır. Yapılan planlamalarla yapay zekâ, robotlar, ulaşım, hava yolu ve bilişim gibi yüksek teknolojilerin öncelenmesi 2049 yılına kadar dünyanın lideri olması hedeflenmektedir. Büyüme ekonomisindeki 70 kuralı bağlamında değerlendirildiğinde (70/büyüme oranı) bu ülkenin GSYİH'sını 2 katına çıkarması için gerekli zaman hesaplandığında; Çin'in 8-9 yılda GSYİH'yı ikiye katladığını düşünecek olursak, bu liderlik hedefine ulaşabileceğini söyleyebiliriz.
Türkiye'de temel ekonomik sorunlarımızın ilk sıralarını işsizlik ve enflasyon oluşturmaktadır. Bu sorunlarla mücadelede ihracata dayalı büyüme modelini uygulaması oldukça önemlidir. Çin bunu başarmıştır. Hatta emek yoğun üretimin olduğu ülkelerde gelişmenin en önemli yolu ihracata dayalı büyüme modelini uygulamaktır. Daha sonra Çin'in yaptığı gibi sermaye yoğun üretime hızla geçerek refah düzeyin yükseltme gayretleri gösterilmelidir. Bu yolu gözlemlemek ve anlamak için ilk bölümde Çin ekonomisinde uygulanan kurumsal dönüşümleri ve reformlar dönemler itibariyle incelenecektir. İkinci bölümde, ihracata dayalı büyüme modelinin matematiksel formülü tanıtılacaktır. Burada önce analizinin temel ilişkileri teknoloji olan ve W. Leontief tarafından genel bir denge sistemi olarak nitelendirilen bir üretim kuramı olan girdi-çıktı analizi açıklanacaktır. Bu analiz ile üretim sürecinin nasıl gerçekleştiğini gösteren girdi-çıktı tabloları oluşturulur. Bu tablolardaki belirli bir ürünün akış kanalları görülebilir ve bu ürünün yurtiçi mi yoksa ihracat için mi olduğu belirlenir. Böylece yurtiçinde tüketilen malların verimlilik artışı, ihraç mallarının verimlilik artışı hesaplanır ve satın alma gücü paritesini (PPP) tahmin etmek için girdi-çıktı tablolarından yararlanılır, böylece ihracata dayalı büyüme modelinin matematiği ortaya konulur. Diğer ülkeler ile kurumsal faktörler kullanılarak karşılaştırmalı analizler sağlıklı olarak yapılır. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde ise kurumsal faktörler yoluyla Çin-ABD ve Çin-Türkiye ekonomileri karşılaştırılacaktır. Türkiye için ücret emek ilişkisini verimliliği dikkate alan yeni bir kurumsal çerçeveye oturtmak gerekmektedir. Kurumsal değişikliği döviz kuru sisteminde de uygulamak gerekir. Ayrıca PPP'yi dikkate alarak aşırı değerlenmiş TL durumundan vazgeçilmeli. Bunun için müdahaleli dalgalı döviz kuru sistemi yoluyla değersiz döviz kuru politikası izlenmelidir. Böylece ülkemiz daha istikrarlı hale gelecek uluslararası ticarette rekabet gücü elde edilebilecek, cari açık, işsizlik ve enflasyon gibi sorunlar daha kolay çözümlenebilecektir.
Yıldırım, Ünal, Taş
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 143,50 | 143,50 |
2 | 73,19 | 146,37 |
3 | 49,75 | 149,24 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 143,50 | 143,50 |
2 | 73,19 | 146,37 |
3 | 49,75 | 149,24 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 143,50 | 143,50 |
2 | 73,19 | 146,37 |
3 | 49,75 | 149,24 |