Tarih boyunca Müslümanlar arasında Kuranın ve dolayısıyla hakikatin anlaşılmasına yönelik iki temel yöntem (düşünce), iki ana damar var olagelmiştir: Biri, hakikatin ancak rivayetler yoluyla anlaşılabileceğini savunurken, diğeri de hakikatin ancak aklın faal hale gelmesiyle anlaşılabileceğini savunmaktadır. Eski tabirle, birinin adı ehl-i rey (özgür düşünen), diğerinin adı da ehl-i rivayettir. (rivayete bağlı kalan)
Müslümanlar arasında aklı ve felsefeyi merkeze alanlar ile rivayeti merkeze alan akıl karşıtı gelenekselciler arasında ilk tartışma kader konusunda başladı. Başını Mutezilenin çektiği akılcılara göre, Allahın, kulları hakkında önceden tayin ettiği değişmez bir kader mevcut değildir. İnsanlar, fiillerinde özgürdür ve bu özgürlük çerçevesinde ancak sorumlu olacaklardır. Akıl karşıtı rivayetçiler de insanın kader/cebir altında bulunduğunu, fiillerinde hür görünse de aslında mecbur bırakıldığını ve fiillerinin meydana gelişinde, gücünün hiçbir etkisi olmadığını savunmaktadırlar.
Fazlurrahmanın dediği gibi, 10. Halife Mütevekkilden itibaren doğal nesnellik, akıl, hikmet ve felsefe inkar edilerek yerine kalp ilmi, keşif, ilham, rüya ve keramet gibi bir takım metafizik terimler icat edildi. Ayetler bu terimler aracılığı ile eğilip büküldü. Eğer Müslüman dünyasında Hanbeli, Eşari ve Selefi paradigmanın yerine, Ebu Hanife ve Maturidi paradigması; Gazalinin paradigması yerine İbni Rüşdün paradigması (fikirleri ve metodu) kabul görseydi, Müslüman aklı mühürlenmeyecekti ve bugün Müslüman dünya bambaşka bir yerde olacaktı.
Tarih boyunca Müslümanlar arasında Kuranın ve dolayısıyla hakikatin anlaşılmasına yönelik iki temel yöntem (düşünce), iki ana damar var olagelmiştir: Biri, hakikatin ancak rivayetler yoluyla anlaşılabileceğini savunurken, diğeri de hakikatin ancak aklın faal hale gelmesiyle anlaşılabileceğini savunmaktadır. Eski tabirle, birinin adı ehl-i rey (özgür düşünen), diğerinin adı da ehl-i rivayettir. (rivayete bağlı kalan)
Müslümanlar arasında aklı ve felsefeyi merkeze alanlar ile rivayeti merkeze alan akıl karşıtı gelenekselciler arasında ilk tartışma kader konusunda başladı. Başını Mutezilenin çektiği akılcılara göre, Allahın, kulları hakkında önceden tayin ettiği değişmez bir kader mevcut değildir. İnsanlar, fiillerinde özgürdür ve bu özgürlük çerçevesinde ancak sorumlu olacaklardır. Akıl karşıtı rivayetçiler de insanın kader/cebir altında bulunduğunu, fiillerinde hür görünse de aslında mecbur bırakıldığını ve fiillerinin meydana gelişinde, gücünün hiçbir etkisi olmadığını savunmaktadırlar.
Fazlurrahmanın dediği gibi, 10. Halife Mütevekkilden itibaren doğal nesnellik, akıl, hikmet ve felsefe inkar edilerek yerine kalp ilmi, keşif, ilham, rüya ve keramet gibi bir takım metafizik terimler icat edildi. Ayetler bu terimler aracılığı ile eğilip büküldü. Eğer Müslüman dünyasında Hanbeli, Eşari ve Selefi paradigmanın yerine, Ebu Hanife ve Maturidi paradigması; Gazalinin paradigması yerine İbni Rüşdün paradigması (fikirleri ve metodu) kabul görseydi, Müslüman aklı mühürlenmeyecekti ve bugün Müslüman dünya bambaşka bir yerde olacaktı.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 126,00 | 126,00 |
2 | 64,26 | 128,52 |
3 | 43,68 | 131,04 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 126,00 | 126,00 |
2 | 64,26 | 128,52 |
3 | 43,68 | 131,04 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 126,00 | 126,00 |
2 | 64,26 | 128,52 |
3 | 43,68 | 131,04 |