Yapay zekâ, şimdilerde hayatımızın içinde geniş ve önemli bir yer tutuyor. Apple'ın Siri'sinden Tesla'nın sürücüsüz arabasına ve Amazon'un Alexa'sına dek yapay zekâ taşıyan araçlarla donatılmış bir dünyada yaşıyoruz.
Yapay zekâ ile çalışan teknolojinin gelişi, hayatımızı giderek artan bir şekilde kolaylaştırıyor. Yapay zekâ, getirdiği teknolojik yeniliklerle ekonomimizi ve refahımızı da şekillendiriyor.
Mary Shelley'nin "Frankenstein" romanında olduğu gibi yapay bir yaşam formu inşa etme düşüncesi, esasen insanların zihin dünyasında antik çağlardan itibaren var. İnsanlar koyunları klonlamak gibi kendisini mi klonlamak istemektedir? Ya da insanlar kendi zekâlarını yarattığı bir robotta görmek istiyor olabilir mi? İşte Isaac Asimov, 1950 yılında yazdığı "Ben, Robot" adlı kitabında birbirinden farklı dokuz robot hikâyesinde yapay zekâ kavramını enteresan aforizmalarla işlediğini görüyoruz. Asimov, bu kült eserinde insanoğlunun icat ettiği yapay zekâ formunun ne denli uç noktalara ulaşabileceğini gözler önüne seriyor. Bu bilim kurgu temalı ve fütüristik hikâyeler, insanoğlunun geçmiş, gelecek ve şu anki ikilemlerini ve hâllerini resmeden ve eleştirisini yapan bir üsluba sahip. Kitapta ayrıca günümüzde sıkça tartışılan, teknolojinin ve yapay zekânın zararlı olabileceği sorusu ele alınıyor. Asimov, teknolojinin getirebileceği zararları engellemek ve robotları insana ait sosyal hayatın bir parçası kılmak için eserdeki olay örgüsüne yerleştirilen 3 Robot Kanununu öğütlüyor:
- Robotlar, insanlara zarar veremez ve eylemsiz kalarak onların zarar gelmesine seyirci kalamaz.
- Robotlar, birinci Kanun'la çelişmediği sürece insanların emirlerine uymak zorundadır.
- Robotlar, ilk iki Kanun'la çelişmediği sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
"Yapay Zekânın Eser Sahipliği" adlı bu çalışma, Asimov'un hikâyelerinden farklı bir düzlemde kurgulanıyor: edebiyat, ilim ve sanat ürünleri yaratan makineler. Bu eser, hukuk ve teknolojinin ilişki ağında sınırlı bir alana inşa ediliyor. Bir anlamda, robotların sosyal düzene entegrasyonu gibi büyük bir konuyu ele alma iddiasını taşımıyor. Yaratıcılık dediğimiz sosyal iletişim ve diyalog alanına yapay zekânın kattıkları ve bunlar etrafında cereyan eden hukukî meseleler, bu eserin ana temasını oluşturuyor.
Yapay zekâ, yaratıcı mıdır? Yapay zekâ, eser meydana getirebilir mi?
Annemarie Bridy, Margaret Boden, Ryan Abbott ve Arthur Miller gibi hukuk, felsefe ve teknoloji guruları, bu sorulana karşı olumlu tavır sergileyenlerden. Onlara göre, bu fenomene alışmalı, ona sarılmalı ve Asimov gibi kucaklayıcı kurallar koymalıyız.
Ünal Tekinalp, Fırat Öztan gibi Türk fikrî mülkiyet hukukunun önde gelen isimleri ve Marcus Du Sautoy ile ABD Fikrî Mülkiyet Ofisi, bu fikre soğuk yaklaşanlardan. Bu düşüncede yazarlık, sanatçılık, estetik ve eser sahipliği, hukuken (legally-constructed) veya sosyal olarak inşa edilen (socially-constructed) kurum ve kavramlar. Makine kişiler ve ürettikleri eserler, bu sosyo-realitenin fikrî değil ancak fizikî eşyası olabilirler.
Bir de her hukukî ve felsefî tartışmada olduğu gibi 3. yolu (third way) veya orta yolu (middle way) benimseyenler var. Onlara göre, yapay zekâ sofistike ve bazı yaratma eylemlerini insandan bağımsız ve otomatik olarak gerçekleştiren araçlar. Bu makinelerin eser yaratmadaki kısıtlı otonomileri, insanın yaratma arzusuna hitap eden ve zekâyı taklit eden bir işlevsellik. Bu düşüncede, yaratım sürecinin ve eserin sahibi, yaratıcılık cumhuriyetinin birinci sınıf vatandaşı yine insanlar olmalı.
Bu kitap, yapay zekânın eser sahipliğine ilişkin bu düşünce coğrafyalarındaki kırılmalar üzerine kurulmaktadır. Merkezinde yer alan tez, sade ve yalın bir olguya dayanmaktadır: Hukuk, ampirik olgular ve vakalar çerçevesinde sahneye çıkmalı ve hukukî tahlil bu cereyan üzerindeauteur'leri tespit etmelidir.
Bu noktada, bu kitabın yazılma hikâyesinden bahsetmek isterim. Bu kitabın yazılma serüveni, bir konferansa 2019 yılı Ağustos ayında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hocam Prof. Dr. Arzu Oğuz'dan aldığım konferans daveti ile başladı. Konferansta bir sebepten ötürü o güne dek derinlemesine bilmediğim ve fakat popüler olan yapay zekâ konusunu seçmiştim. Akademik anlamda klasik düşünceye sahip hukukçuların peşin bir reddiye ve dudak bükmeyle yaklaşacağı bu alanı bir meydan okuma olarak kabul etmiştim. O tarihten bu yana beş konferans, iki yüksek lisans semineri ve birçok özel eğitim olmak üzere yapay zekâ ekseninde beliren fikrî mülkiyet hukuku meselelerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bu araştırmalar, iki tane akademik makaleyi de beraberinde getirdi.
Zaman içinde yapay zekâyla ilgili geliştirdiğim tezin karşılık gördüğünü müşahede ettim. Bunun en önemli nişanesi, saygın bir yayınevi olan Routledge'dan moda hukuku bağlamında bu hususlara dair kitap yazma teklifi almamdı. O kitap teklifini aldığım gün, Türk hukuku bağlamında da aynı konuyu Türkçe okurlarla buluşturmak istedim ve kolları sıvadım. Gelinen noktada elinizdeki bu kitap, iki senelik bu maceranın bir meyvesi olarak ortaya çıktı. İtiraf etmeliyim ki yapay zekâyla ilgili konferans konuşması icra etmeye ilk karar verdiğimde, sonunun böyle bir kitaba evirileceğini hiç tahmin etmemiştim. Ama işte karşınızda.
Bu kitabın hazırlanmasında, aşağıda belirttiğim eserlerden geniş ölçüde yararlandığımı ifade etmek isterim:
- H K Yılmaztekin, 'Türk Fikrî Haklar Hukuku Yapay Zekâ Tarafından Meydana Getirilen Eserleri Korumak İçin Hazır Mı?' (2020) 2 Galatasaray Hukuk Fakültesi Dergisi 1513-1586.
- H. K. Yılmaztekin, 'Fikrî Haklar' içinde yer aldığı eser: A. Oğuz, H. K. Yılmaztekin ve E. Üner,Fikri Mülkiyet Hukukunda Uzman Arabuluculuk, (2020 - Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Dairesi Başkanlığı Yayını) 21-165.
Bu çalışmalardaki görüşlerime sık sık referans verip dip not sayısını artırmak yerine böyle genel bir atıf yapmanın daha uygun olacağını düşündüm. Pek tabidir ki, bu kitap bu iki eserden çok daha kapsamlı analizlere ve anlatımlara yer vermektedir.
Kitabın adının birçok fikrî mülkiyet hukukçusu tarafından eksik veya yanlış bulunabileceğinin farkındayım. Bu bakış açısında, kitapta savunulan tez dikkate alındığında bir nebze haklılık payı da olduğunu kabul etmeliyim. Çünkü "Yapay Zekânın Eser Sahipliği" ibaresi, yapay zekânın yaratıcı bir özne ve böylece eser sahibi olabileceği varsayımına dayanmakta ve henüz elimizde böyle bir veri de bulunmamaktadır. Ancak kitabın ilerlemeci ufku, böyle cesur bir ifadeyi gerekli kılmaktadır. Üstelik, yapay zekânın bir gün Asimov'un hikâyelerinde tasvir edildiği gibi sosyal özne olmayacağını kim bilebilir?
Yapay zekâ, şimdilerde hayatımızın içinde geniş ve önemli bir yer tutuyor. Apple'ın Siri'sinden Tesla'nın sürücüsüz arabasına ve Amazon'un Alexa'sına dek yapay zekâ taşıyan araçlarla donatılmış bir dünyada yaşıyoruz.
Yapay zekâ ile çalışan teknolojinin gelişi, hayatımızı giderek artan bir şekilde kolaylaştırıyor. Yapay zekâ, getirdiği teknolojik yeniliklerle ekonomimizi ve refahımızı da şekillendiriyor.
Mary Shelley'nin "Frankenstein" romanında olduğu gibi yapay bir yaşam formu inşa etme düşüncesi, esasen insanların zihin dünyasında antik çağlardan itibaren var. İnsanlar koyunları klonlamak gibi kendisini mi klonlamak istemektedir? Ya da insanlar kendi zekâlarını yarattığı bir robotta görmek istiyor olabilir mi? İşte Isaac Asimov, 1950 yılında yazdığı "Ben, Robot" adlı kitabında birbirinden farklı dokuz robot hikâyesinde yapay zekâ kavramını enteresan aforizmalarla işlediğini görüyoruz. Asimov, bu kült eserinde insanoğlunun icat ettiği yapay zekâ formunun ne denli uç noktalara ulaşabileceğini gözler önüne seriyor. Bu bilim kurgu temalı ve fütüristik hikâyeler, insanoğlunun geçmiş, gelecek ve şu anki ikilemlerini ve hâllerini resmeden ve eleştirisini yapan bir üsluba sahip. Kitapta ayrıca günümüzde sıkça tartışılan, teknolojinin ve yapay zekânın zararlı olabileceği sorusu ele alınıyor. Asimov, teknolojinin getirebileceği zararları engellemek ve robotları insana ait sosyal hayatın bir parçası kılmak için eserdeki olay örgüsüne yerleştirilen 3 Robot Kanununu öğütlüyor:
- Robotlar, insanlara zarar veremez ve eylemsiz kalarak onların zarar gelmesine seyirci kalamaz.
- Robotlar, birinci Kanun'la çelişmediği sürece insanların emirlerine uymak zorundadır.
- Robotlar, ilk iki Kanun'la çelişmediği sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
"Yapay Zekânın Eser Sahipliği" adlı bu çalışma, Asimov'un hikâyelerinden farklı bir düzlemde kurgulanıyor: edebiyat, ilim ve sanat ürünleri yaratan makineler. Bu eser, hukuk ve teknolojinin ilişki ağında sınırlı bir alana inşa ediliyor. Bir anlamda, robotların sosyal düzene entegrasyonu gibi büyük bir konuyu ele alma iddiasını taşımıyor. Yaratıcılık dediğimiz sosyal iletişim ve diyalog alanına yapay zekânın kattıkları ve bunlar etrafında cereyan eden hukukî meseleler, bu eserin ana temasını oluşturuyor.
Yapay zekâ, yaratıcı mıdır? Yapay zekâ, eser meydana getirebilir mi?
Annemarie Bridy, Margaret Boden, Ryan Abbott ve Arthur Miller gibi hukuk, felsefe ve teknoloji guruları, bu sorulana karşı olumlu tavır sergileyenlerden. Onlara göre, bu fenomene alışmalı, ona sarılmalı ve Asimov gibi kucaklayıcı kurallar koymalıyız.
Ünal Tekinalp, Fırat Öztan gibi Türk fikrî mülkiyet hukukunun önde gelen isimleri ve Marcus Du Sautoy ile ABD Fikrî Mülkiyet Ofisi, bu fikre soğuk yaklaşanlardan. Bu düşüncede yazarlık, sanatçılık, estetik ve eser sahipliği, hukuken (legally-constructed) veya sosyal olarak inşa edilen (socially-constructed) kurum ve kavramlar. Makine kişiler ve ürettikleri eserler, bu sosyo-realitenin fikrî değil ancak fizikî eşyası olabilirler.
Bir de her hukukî ve felsefî tartışmada olduğu gibi 3. yolu (third way) veya orta yolu (middle way) benimseyenler var. Onlara göre, yapay zekâ sofistike ve bazı yaratma eylemlerini insandan bağımsız ve otomatik olarak gerçekleştiren araçlar. Bu makinelerin eser yaratmadaki kısıtlı otonomileri, insanın yaratma arzusuna hitap eden ve zekâyı taklit eden bir işlevsellik. Bu düşüncede, yaratım sürecinin ve eserin sahibi, yaratıcılık cumhuriyetinin birinci sınıf vatandaşı yine insanlar olmalı.
Bu kitap, yapay zekânın eser sahipliğine ilişkin bu düşünce coğrafyalarındaki kırılmalar üzerine kurulmaktadır. Merkezinde yer alan tez, sade ve yalın bir olguya dayanmaktadır: Hukuk, ampirik olgular ve vakalar çerçevesinde sahneye çıkmalı ve hukukî tahlil bu cereyan üzerindeauteur'leri tespit etmelidir.
Bu noktada, bu kitabın yazılma hikâyesinden bahsetmek isterim. Bu kitabın yazılma serüveni, bir konferansa 2019 yılı Ağustos ayında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hocam Prof. Dr. Arzu Oğuz'dan aldığım konferans daveti ile başladı. Konferansta bir sebepten ötürü o güne dek derinlemesine bilmediğim ve fakat popüler olan yapay zekâ konusunu seçmiştim. Akademik anlamda klasik düşünceye sahip hukukçuların peşin bir reddiye ve dudak bükmeyle yaklaşacağı bu alanı bir meydan okuma olarak kabul etmiştim. O tarihten bu yana beş konferans, iki yüksek lisans semineri ve birçok özel eğitim olmak üzere yapay zekâ ekseninde beliren fikrî mülkiyet hukuku meselelerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bu araştırmalar, iki tane akademik makaleyi de beraberinde getirdi.
Zaman içinde yapay zekâyla ilgili geliştirdiğim tezin karşılık gördüğünü müşahede ettim. Bunun en önemli nişanesi, saygın bir yayınevi olan Routledge'dan moda hukuku bağlamında bu hususlara dair kitap yazma teklifi almamdı. O kitap teklifini aldığım gün, Türk hukuku bağlamında da aynı konuyu Türkçe okurlarla buluşturmak istedim ve kolları sıvadım. Gelinen noktada elinizdeki bu kitap, iki senelik bu maceranın bir meyvesi olarak ortaya çıktı. İtiraf etmeliyim ki yapay zekâyla ilgili konferans konuşması icra etmeye ilk karar verdiğimde, sonunun böyle bir kitaba evirileceğini hiç tahmin etmemiştim. Ama işte karşınızda.
Bu kitabın hazırlanmasında, aşağıda belirttiğim eserlerden geniş ölçüde yararlandığımı ifade etmek isterim:
- H K Yılmaztekin, 'Türk Fikrî Haklar Hukuku Yapay Zekâ Tarafından Meydana Getirilen Eserleri Korumak İçin Hazır Mı?' (2020) 2 Galatasaray Hukuk Fakültesi Dergisi 1513-1586.
- H. K. Yılmaztekin, 'Fikrî Haklar' içinde yer aldığı eser: A. Oğuz, H. K. Yılmaztekin ve E. Üner,Fikri Mülkiyet Hukukunda Uzman Arabuluculuk, (2020 - Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Dairesi Başkanlığı Yayını) 21-165.
Bu çalışmalardaki görüşlerime sık sık referans verip dip not sayısını artırmak yerine böyle genel bir atıf yapmanın daha uygun olacağını düşündüm. Pek tabidir ki, bu kitap bu iki eserden çok daha kapsamlı analizlere ve anlatımlara yer vermektedir.
Kitabın adının birçok fikrî mülkiyet hukukçusu tarafından eksik veya yanlış bulunabileceğinin farkındayım. Bu bakış açısında, kitapta savunulan tez dikkate alındığında bir nebze haklılık payı da olduğunu kabul etmeliyim. Çünkü "Yapay Zekânın Eser Sahipliği" ibaresi, yapay zekânın yaratıcı bir özne ve böylece eser sahibi olabileceği varsayımına dayanmakta ve henüz elimizde böyle bir veri de bulunmamaktadır. Ancak kitabın ilerlemeci ufku, böyle cesur bir ifadeyi gerekli kılmaktadır. Üstelik, yapay zekânın bir gün Asimov'un hikâyelerinde tasvir edildiği gibi sosyal özne olmayacağını kim bilebilir?
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 426,30 | 426,30 |
2 | 217,41 | 434,83 |
3 | 147,78 | 443,35 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 426,30 | 426,30 |
2 | 217,41 | 434,83 |
3 | 147,78 | 443,35 |
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 426,30 | 426,30 |
2 | 217,41 | 434,83 |
3 | 147,78 | 443,35 |